Depreme Dayanıklı Şehirler: Kentsel Dönüşümün Önemi ve Güncel Örnekler
Türkiye’de kentsel dirençlilik hedefi, özellikle 1999 Marmara Depremi ve 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremler sonrasında, kentsel dönüşüm politikalarının merkezine yerleşti. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre son 23 yılda afet risklerini azaltmaya yönelik yaklaşık 6,2 trilyon liralık yatırım yapıldı; TOKİ aracılığıyla 1,29 milyon konut ve 63 binden fazla sosyal donatı hayata geçirildi. Bu projeler yalnızca bina yenileme değil aynı zamanda altyapı güçlendirme, yeşil alan artırımı ve sosyal donatı planlamasıyla bütüncül bir dönüşüm anlayışını temsil ediyor. İstanbul, Kayseri ve depremden etkilenen 11 ilde yürütülen projeler, riskli yapı stokunun yenilenmesi ve modern şehircilik standartlarının uygulanması açısından öne çıkan örnekler arasında.
Bu dönüşüm sürecinde kritik altyapı yatırımları da öncelikli başlıklar arasında yer alıyor. Loop tasarımlı su şebekeleri, sismik mafsallı boru hatları, enerji iletiminde yedekleme sistemleri, köprü ve viyadüklerde izolatör kullanımı gibi teknik çözümler, afet sonrası hizmet sürekliliğini güvence altına alıyor. Örneğin, Kayseri’deki Sahabiye Kentsel Dönüşüm Projesi’nin ikinci etabında 25 metre uzunluğunda binlerce kazıkla zemin güçlendirme yapılması hem yapı güvenliği hem de çevre yapıların korunması açısından dikkat çekici bir uygulama. Bu tür projeler, deprem riskini azaltmanın ötesinde şehirlerin sosyal, ekonomik ve teknik açıdan geleceğe hazırlanmasında kritik rol oynuyor.
Neden Kentsel Dönüşüm? Şehir Ölçeğinde Risk Azaltma
Kentsel dönüşüm, şehirlerin deprem, sel, heyelan gibi afet risklerine karşı daha güvenli ve dayanıklı hale getirilmesi için uygulanan en kapsamlı stratejilerden biridir. Türkiye’de özellikle 1999 Marmara Depremi ve 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremler, yaşlı ve mühendislik standartlarına uygun olmayan yapı stokunun ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğunu açıkça göstermiştir. Bu süreç zemin etütlerinin yapılmasını, mikrobölgeleme verilerinin imar planlarına entegre edilmesini, altyapı sistemlerinin güçlendirilmesini ve sosyal donatı alanlarının artırılmasını kapsar. Böylece afet öncesinde riskleri azaltan, afet sırasında can kaybını en aza indiren ve afet sonrasında hızlı toparlanmayı mümkün kılan bütüncül bir şehir planlama yaklaşımı hayata geçirilir.
Şehir ölçeğinde risk azaltma kentsel dönüşüm projelerinin politika–plan–uygulama zinciri içinde yürütülmesiyle mümkündür. Politika aşamasında afet risklerini azaltmaya yönelik yasal ve kurumsal çerçeve belirlenir; planlama aşamasında zemin koşulları, yapı stoğu envanteri ve altyapı kapasitesi dikkate alınarak dönüşüm alanları seçilir; uygulama aşamasında ise mühendislik standartlarına uygun, enerji verimli ve sosyal açıdan kapsayıcı projeler hayata geçirilir.
Deprem Yönetmeliği (TBDY) ve Dönüşüm Sürecine Etkileri
Deprem Yönetmeliği, Türkiye’de hem yeni yapılacak binaların hem de mevcut yapıların deprem etkisi altındaki performanslarının değerlendirilmesi ve güçlendirilmesi için teknik standartları belirleyen temel mevzuattır. 2018’de yürürlüğe giren Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği (TBDY), performansa dayalı tasarım yaklaşımını benimseyerek “hemen kullanım”, “sınırlı hasar”, “kontrollü hasar” ve “göçmenin önlenmesi” gibi net performans seviyeleri tanımlar. Bu çerçevede kentsel dönüşüm projelerinde yalnızca estetik veya kullanım odaklı yenileme, sismik güvenlik açısından zorunlu kriterlerin sağlanması hedeflenir. Yönetmelik perde duvar oranı, düzensizlik kontrolü, detaylandırma kuralları ve zemin–yapı etkileşimi gibi teknik gereklilikleri zorunlu kılarak dönüşüm sürecinde mühendislik kalitesini güvence altına alır.
TBDY’nin dönüşüm sürecine etkisi, politika–plan–uygulama zincirinin her aşamasında hissedilir. Politika düzeyinde, riskli yapıların tespiti ve dönüşüm alanlarının belirlenmesi için yönetmelikteki performans kriterleri esas alınır. Planlama aşamasında mikrobölgeleme verileri ve zemin etütleriyle uyumlu projeler hazırlanır; uygulama aşamasında ise proje onayı, saha denetimi ve yapı kullanım izni süreçlerinde TBDY standartlarına uygunluk titizlikle kontrol edilir. Böylece kentsel dönüşüm projeleri deprem sonrası can güvenliğini ve hizmet sürekliliğini sağlayan, teknik olarak güvenilir bir şehirleşme modeline dönüşür.
Yapı Stoğu Tarama: Hızlı Değerlendirme
Yapı stoğu envanteri, şehir genelindeki tüm binaların yaş, taşıyıcı sistem, malzeme kalitesi, kat adedi, kullanım türü ve olası düzensizliklerine ilişkin verilerin sistematik toplanmasıyla başlar. Bu veri tabanı hızlı değerlendirme aşamasında sahadan gözlemsel bulgularla (taşıyıcı çatlaklar, korozyon izleri, kısa kolon, yumuşak kat, ağır çıkmalar, zemin oturması işaretleri) güncellenir ve binalar düşük–orta–yüksek risk bantlarına ayrılır. Amaç en riskli yapıları önceliklendirmek ve detaylı incelemeye yönlendirmektir. Bu aşama geniş ölçekte hızlı karar almayı sağlar; ruhsat arşivleri, mikrobölgeleme/zemin verileri ve mahalle ölçekli taramalar bir arada kullanılır.
Detaylı analizde tahribatsız testler (Schmidt çekici ile yüzey sertliği, rebar tarama ile donatı tespiti, ultrasonik testlerle homojenlik, gerektiğinde termal/endoskopik incelemeler) uygulanır; ihtiyaç halinde karot alınarak laboratuvar dayanımı belirlenir. Zemin tarafında sondaj, yeraltı suyu ve Vs30 ölçümleriyle temel–zemin etkileşimi netleştirilir; tüm veriler TBDY’ye uygun performans analizi ile birleştirilir. Sonuç, güçlendirme (perde ekleme, çelik/FRP takviyesi, kolon–kiriş sargı) ya da yıkıp-yeniden yapım seçeneklerine ayrıca süre/maliyet bandlarına (hızlı tarama: düşük; gelişmiş test ve modelleme: orta–yüksek) bağlanır.
Deprem Dayanıklılığı Testi: Yöntemler, Eşikler, Çıktılar
Afet risklerini azaltma sürecinde deprem dayanıklılığı testi, mevcut yapıların sismik performansını bilimsel yöntemlerle ölçerek güçlendirme veya yeniden yapım kararlarına temel oluşturan kritik bir adımdır. Bu testler yalnızca mühendislik hesaplarıyla değil saha gözlemleri, malzeme analizleri ve zemin etütleriyle desteklenen çok aşamalı bir değerlendirme sürecini kapsar. Amaç, olası bir depremde yapının can güvenliği, kullanım sürekliliği ve ekonomik kayıplar açısından nasıl bir performans göstereceğini önceden belirlemektir.
Yöntemler
Deprem dayanıklılığı değerlendirmesi, hızlı tarama (gözlemsel inceleme), tahribatsız testler (Schmidt çekici, donatı tarama, ultrasonik ölçüm), gerektiğinde karot numunesi alımı ve laboratuvar testleri ile performans analizinden oluşur. Bu yöntemler, TBDY 2018 standartlarına uygun olarak uygulanır ve yapı–zemin etkileşimi de dahil olmak üzere bütüncül bir teknik tablo sunar.
Eşikler
Uzman çağırma gerekliliği taşıyıcı sistemde çatlak veya deformasyon, donatı korozyonu, yumuşak kat, kısa kolon, ağır çıkma gibi yapısal zafiyetlerin tespitiyle ortaya çıkar. Ayrıca yüksek sıvılaşma riski, düşük beton dayanımı veya düzensizlik kriterlerinin aşılması da detaylı inceleme ve güçlendirme kararını tetikler.
Çıktılar
Test sonuçları, yapının risk seviyesini düşük–orta–yüksek bantlarında sınıflandırır. Bu sınıflandırma güçlendirme (perde ekleme, FRP/çelik takviye, kolon–kiriş sargılama) veya yıkıp yeniden yapım kararlarının teknik dayanağını oluşturur. Ayrıca, maliyet–süre tahminleri ve önceliklendirme listeleri, kentsel dönüşüm planlamasında doğrudan kullanılır.
Yerinde ve Aşamalı Dönüşüm: Sosyal & Ekonomik Boyut
Yerinde dönüşüm, mahalle sakinlerinin mevcut yaşam alanlarından kopmadan, riskli yapıların güvenli ve modern standartlara uygun şekilde yenilenmesini sağlayan bir modeldir. Sosyal boyutta bu yaklaşım komşuluk ilişkilerinin, yerel kültürün ve mahalle kimliğinin korunmasına katkı sunar. Etaplar halinde yürütülen inşaat süreci, geçici barınma ihtiyacını azaltırken kira ve taşınma desteği gibi sosyal politikalarla hak sahiplerinin mağduriyetini önler. Ayrıca proje sürecine katılım mekanizmaları ve şeffaf iletişim kanalları, toplumsal güveni artırarak dönüşümün kabul edilebilirliğini güçlendirir.
Ekonomik boyutta yerinde dönüşüm hem bireysel hem de kentsel ölçekte önemli kazanımlar sağlar. Hak sahipleri, mevcut bölgelerinde değer artışı yaşayan yeni konutlara kavuşurken; yerel esnaf ve ticari işletmeler, inşaat süreci ve sonrasında ekonomik canlılığını korur. Etaplama yöntemi, ticari hayatın kesintiye uğramamasını sağlayarak gelir kaybını önler. Ayrıca dönüşüm sürecinde kullanılan yerli malzeme ve istihdam edilen yerel iş gücü, bölgesel ekonomiye doğrudan katkı sunar.
Mikrobölgeleme ve Zemin Etüdü Kararlarını Planlamaya Yansıtma
Mikrobölgeleme, bir yerleşim alanının jeolojik, jeoteknik ve sismotektonik özelliklerini ayrıntılı biçimde analiz ederek yerleşime uygunluk düzeylerini belirleyen çalışmadır. Bu analizlerde zemin sınıfları, sıvılaşma riski, Vs30 kayma dalgası hızı, yeraltı su seviyesi, eğim durumu ve fay sakınım bantları gibi parametreler haritalandırılır. Elde edilen veriler imar planlarında yoğunluk, bina yüksekliği ve taban alanı katsayısı gibi kararların risk temelli olarak şekillendirilmesini sağlar.
Zemin etüdü, parsel veya proje bazında yapılan, zeminin taşıma gücü, oturma potansiyeli, yeraltı su seviyesi ve sıvılaşma riskini belirleyen teknik incelemedir. Bu etütler ruhsat ve kentsel dönüşüm süreçlerinde zorunlu belge olarak yer alır ve proje tasarımında temel sisteminin doğru seçilmesini sağlar. Zemin etüdü sonuçları, mevcut yapıların güçlendirme ihtiyacını belirlemede de kritik rol oynar.
Kamu Yapıları ve Kritik Altyapılar İçin Önceliklendirme
Kamu yapıları ve kritik altyapılar, afet sonrası hizmet sürekliliğinin sağlanmasında en yüksek önceliğe sahip unsurlar arasında yer alır. Okullar, hastaneler, itfaiye binaları, emniyet tesisleri gibi kamu yapıları; afet anında hem toplanma ve barınma alanı hem de acil müdahale merkezi olarak kullanılır. Bu nedenle bu yapıların deprem performanslarının TBDY standartlarına göre değerlendirilmesi, güçlendirme veya yeniden yapım kararlarının öncelikli olarak alınması gerekir. Önceliklendirme sürecinde, yapının hizmet verdiği nüfus yoğunluğu, stratejik konumu, mevcut hasar durumu ve zemin özellikleri gibi kriterler dikkate alınır.
Kritik altyapılar ise su, enerji, ulaşım ve haberleşme ağları gibi, zarar gördüğünde tüm şehir yaşamını felce uğratabilecek sistemleri kapsar. Bu altyapıların önceliklendirilmesinde, afet sonrası kesinti süresinin en aza indirilmesi hedeflenir. Örneğin loop tasarımlı su şebekeleri, sismik mafsallı boru hatları, yedek enerji hatları, köprü ve viyadüklerde izolatör kullanımı gibi teknik çözümler hem fiziksel dayanıklılığı hem de hizmet sürekliliğini artırır. AFAD ve yerel yönetimler bu önceliklendirmeyi risk haritaları, nüfus yoğunluğu ve karşılıklı bağımlılık analizleri üzerinden yaparak afet anında kritik hizmetlerin kesintisiz devam etmesini sağlar.
Finansman – Teşvik Modelleri ve Şeffaf Sözleşme Prensipleri
Kentsel dönüşüm projelerinin sürdürülebilir ve hızlı şekilde hayata geçirilebilmesi, doğru finansman modelleri ve etkili teşvik mekanizmalarıyla doğrudan ilişkilidir. Belediyeler, merkezi hükümet ve uluslararası kuruluşlar; hak sahiplerinden yüklenicilere kadar tüm paydaşlara yönelik farklı destek paketleri sunar. Bu paketler arasında düşük faizli krediler, hibe programları, vergi ve harç muafiyetleri, kira yardımları ve geçici barınma desteği gibi doğrudan mali kolaylıklar yer alır. Uluslararası kalkınma bankaları ve fonlar ise özellikle altyapı güçlendirme, enerji verimliliği ve iklim uyumlu projelere uzun vadeli, düşük maliyetli kaynak sağlayarak dönüşüm sürecine katkı verir. Böylece, finansal yük hafifletilirken projelerin teknik ve sosyal hedeflere ulaşması kolaylaşır.
Bu süreçte belediye teşvikleri ve merkezi desteklerin yanı sıra, şeffaf sözleşme prensipleri de kritik öneme sahiptir. Yüklenici–belediye–hak sahibi üçgeninde imzalanan sözleşmelerin açık, anlaşılır ve denetlenebilir olması; maliyet, süre, teknik standartlar ve teslim koşullarının net şekilde tanımlanması gerekir. Ayrıca, sözleşmelere performans kriterleri, gecikme cezaları, kalite kontrol mekanizmaları ve uyuşmazlık çözüm yolları eklenerek olası anlaşmazlıkların önüne geçilir.